Geçtiğimiz hafta sonu bir gurup arkadaş eşlerimizle birlikte Lâdik gezisi yaptık. Aslında amacımız Lâdik civarında bulunan ve eski adı ile Hırlaz diye anılan yerde ki termal otelin yerine yapılan HİLAS Termal Motelde güzel bir cumartesi günü geçirip pazar günü öğle saatlerinde Samsun’a dönmekti.
Cumartesi sabahı gurup halinde geleneksel Çakallı Menemenini TAŞ HAN’ da yedikten sonra motelimize giriş yaptık. Tabii hepimiz bu güzel termal tesisin hakkını verdik.
Biraz HİLAS Motel’den söz etmek istiyorum. Motel gerçekten çok güzel olmuş. Çocukluğumuzda yeğenlerimiz de dahil üç aile sıkça gittiğimiz Hırlaz’ın havuzunu ve geniş çimler üzerinde kıran kırana yaptığımız maçları özlemle andım.
Havuzu, saunası, Türk Hamamı, masaj odaları kısacası, SPA hizmetleri oldukça güzeldi. Yatak odaları geniş ve sanırım bölgemizde ki termal otellerin en güzellerinden birisi olduğunu sanıyorum.
Gece de yemek sonrası canlı müzik ile güzel bir gece geçirdik. Gezinin mimarı olan arkadaşımız, pazar sabahı kahvaltıdan sonra bir bölge gezisi yapacağımızı söyleyince, ben içimden neresi var da nereyi gezeceğiz diye düşünmedim değil.
Önce Akdağ Kayak Merkezi’nin son durumunu görmek için tesislere gittik. Tepeler hariç kar olmadığı için tesisiler kapalıydı. Büyük bir otel inşaatı bitmek üzereydi. Temiz hava alırken, kendi aramızda inşaatı tamamlanmak üzere otelin de bitmesi ile bölgenin sadece kış değil, yaz turizmine de kazandırılmasının gerektiği noktasında birleştik.
Daha sonra Lâdik yakınında ki Göl kenarında yapılan restoran ve açık hava çardaklarının olduğu yere giderek nefis ızgaralarımızı yedik. Lâdik Belediyesi tarafından yapıldığını öğrendiğimiz tesis göl manzarası ile gerçekten gidilecek bir yer. Geniş çim alanlarda yapılan çardak altında ızgarasını yakıp semaverleri eşliğinde günün tadını çıkartan onlarca ailenin mutluluğunu izlemeye değerdi. Tabii hemen bu alanda bulunan çeşmeden akan Akdağ Kaynak suyunun başında semaverciler sıralarını bekliyordu.
Arkadaşımız üçüncü durağımızın yine aynı bölgede bulunan otantik bir köy olduğunu söyleyince doğrusu şaşırmıştım. Ama köyün giriş tabelasını görünce hiç aklıma gelmeyen muhteşem bir tarihi miras bize hoş geldiniz diyordu.
Adı AMBARKÖY olan köyü gezerken kendi adıma utandım. Neredeyse Akdeniz, Ege ve diğer tarihi bölgeleri gezmiş birisi olarak burnumuzun dibinde yaratılmış bu otantik köyden haberim yoktu. Gezide birlikte olan arkadaşlarımızdan da sanırım gören yoktu ama bir iki kişi adını duyduğunu söylüyordu.
Bu köyden kısaca bilgi vermek gerekirse, şunları anlatmak yeter sanıyorum.
Köylülerden hibe alan Lâdik Kaymakamlığı nın 2 kilometre uzaklıktaki 14 bin metrekarelik alanda kurduğu Ambar Köy, ahşap mimarisi açısından Selçuklu ve Osmanlı dönemi özelliklerini yansıtıyor.
22 buğday saklama ambarı, 4 ahşap ev, 2 sergen, 2 mısır selenderi ve 4 su kuyusuna sahip köyde, 300 yıllık Şeyhülislam Mehmet Efendi Ahşap Camisi ile göz kamaştıran köyün dünyada örneği bulunmadığını söylemek gerekiyor.
Açık Hava Müzesi konseptli Ambar Köyün, içinden akan deresi, gölü, su değirmeni, seyir kulesi, ahşap çocuk oyun parkı, ahşap ve zincirli köprüleri ve onarımı devam eden Ambar Han ve külliyesi ile o dönemlerin doğal yaşamını olduğu gibi yansıtıyor.
Köyde ayrıca geçmişte insanların günlük hayatlarında kullandıkları ancak bugün sadece hatıralarında kaldığı tarihi eser, alet ve eşyalar, gelecek nesillere ulaştırılmak için müzeye dönüştürülen samanlıkta sergileniyor. Eskiden kullanılan alet ve eşyaların yer aldığı Ambar Müze’de tozlanmış etnografik 427 eser yer alıyor.
Elektriğin olmadığı dönemlerin gaz lambalarından, haberlerin dinlendiği eski radyolara, tedavülden kalkan paralardan, kurmalı telefonlara kadar müzede birçok eser yer alıyor. Kağnı arabalarından yayıklara, beşiklerden, çeyiz sandıklarına, tahta asker bavullarından testilere, heybelerden örgü makinalarına kadar birçok eserin 9 kategori altında sergilendiği müzede en büyük ilgiyi ise 2 bin 500 yıllık yılan ve dinozor kafası fosilleri ile kabaktan yapılan dünya haritası çekiyor.
Kurulan ahşap köy camisinin ilginç bir hikayesi varmış. Salıpazarı ilçesinde ahşap eski bir caminin, yeni betonarme bir cami yapılacağı için fırıncıya satıldığını öğrenilince 300 yıllık bu ahşap cami Ambar Köy’e taşınmış.
Bu cami dahi AMBARKÖY’E gitmek için yeterli bir nedendir diye düşünüyorum. Mihrabı, minberi, tavanı, pencereleri, kapısı ve kapının üzerinde ki kilit geçmişin izlerini canlı tutuyordu. Tek kelime insanı büyüleyen bir cami.
Nasıl geçtiğini anlamadığımız Ambarköy gezimizden sonraki durağımız Çakallı civarında Ankara yönünden Samsun’a gelirken ana yolun sağ tarafında 2-3 Km. yukarıda bulunan TAŞ KONAKLARDI. Önde bir restoranı ve açık havada oturma yerleri, arka tarafta da ikişer kişilik 12 ailenin konaklayabileceği bungalov tipi konaklama evleri yer alıyordu.
Çakallı ’nın yayla tadında ki havasını soluyarak, başta menemen olmak üzere her türlü et ızgarası ile güzel bir hafta sonu geçirmek isteyenler için ideal bir yer.
Bu güzellikleri yaratan Lâdik Kaymakamlarını ve Belediye Başkanlarını kutlarken, Samsun Turizm İl Müdürlüğü’nü Samsun’un hemen yanı başında ki özellikle Ambarköy’ü ve diğerlerini çok daha detaylı tanıtmaya ve turizm firmalarının bu bölgeye dikkatini çekmeye davet ediyorum.
Güzel bir hafta dileğiyle.